Araştırmacı Yazar Alaaddin Aladağ, Şehir Sohbetlerinde bugün Oyuncu, yönetmen, oyun yazarı, eğitmen… O, on parmağında on marifet olanlardan… Mesleğini tutkuyla yapanlardan… Sektördeki zorluklara, gelişen olumsuz dünya şartlarına rağmen hayata umutla bakanlardan… İnsanı insanla anlatan oyunculardan Sevtap Çapan’ı konuk etti.
Kariyerinizin başlama sürecini açıklar mısınız? İlk sahne deneyiminizi nasıl gerçekleştiriyorsunuz?
Tiyatro tozunu ilk kez yutup da konservatuar okumaya karar verdiğim an, bence, kariyerim başlamıştı. Konsevatuarın 4. sınıfındayken Sanat Tarihi ödevim için İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları kütüphanesine gittim ve o gün, orada beni, dönemin Genel Sanat Yönetmeni Yardımcısı olan Burçin Oraloğlu gördü; yöneteceği oyunun başrolünde oynamamı istedi. Kısa bir süre sonra oyunun yapılacağı seçmelere girmemi istedi. Hâlâ okuduğum için hocalarım önce izin vermediler fakat Sayın Oraloğlu, benden vazgeçmedi ve yılın ikinci döneminde, yeniden şahsıma yapılan özel bir seçme ile “Savaş ve Barış” oyunundaki “Nataşa Rastova” rolüyle profesyonelliğe adım atarak resmi anlamda oyunculuk kariyerime başladım.
Tiyatro, sinema ve dizi gibi farklı alanlarda çalışma fırsatınız oldu. Sizin için onun birinin kendine özgü olanları ve mutlulukları nelerdir?
Söz konusu ettiğiniz sanat dallarının her biri zaten kendine özgü kuramlara, tekniklere ve tarzlara sahiptir. Ben, ayrım yapmadan her birinden haz alan bir oyuncuyum. Elbette canlı performans olma özelliğinden ve oyunculuğun temel öğreti taşı görevini üstlendiğinden Tiyatro Sanatı, Sinema ve Televizyon Dizilerinden ister istemez ayrıcalıklı ve yeteneğin tüm çıplaklığıyla sergilendiği ve görüldüğü bir sanat alanıdır.
Bir karakterin hayat boyunca sizin için en önemli kayıpları neler oluyor? Karakterle nasıl bağlanıyorsunuz?
Oynadığım bir rol yani bir oyun karakteri, sanat hayatım ve özel hayatım boyunca her zaman bir kazançtır. Kurgusal dahi olsa bir karakteri her yönüyle deşifre etmek aslında kendi açımdan, hayatın içindeki gerçek bir kişiyi anlamaktır; seyirciye de anlaşılır kılmaktır. Karakterle olan bağımın oluşumunda metnin yazarını, metni, oyunun zamanını, mekânlarını, türünü ve diğer karakterlerle birlikte kendi rolümü en iyi şekilde çözümleme yolunu kullanıyorum. Karaktere, seyirciye sunulması gerekenleri gözeterek yaklaşıyorum. Bir şeyi anlayınca inanıyorum, inanınca hissediyorum ve hissedince de otomatikman bağ kuruluyor ve en iyi şekilde anlatmanın yolunu teknik açıdan uygun olan mimik, jest ve hareket planını oluşturarak ezberle bezeyip gösteriyorum.
Çalışmalarınızda özellikle ilham alacağınız bir isim ya da dönemin etkisi oldu mu?
Oyunculuğa yönelmemde herhangi bir isim ya da dönemin etkisi olmadı. Çalışmalarımda ise 26 sene bir kurumda bana verilen oyunları oynadım; seçme şansım yoktu. Ne var ki kendi tiyatromuzu kurduğumuzda, projelerimizden birinde, “Kurtuluş Savaşı” dönemi ve o dönemin kahramanları “Ben Serisi Kurtuluş” oyunlarımızın ilham kaynağıydı. Yazdığım çocuk oyunlarımda da günümüzün çocukları ile kendi çocukluğum bana ilham oldu.
Türk tiyatrosunun ve sinemasının gelişiminin hakkında ne düşünüyorsunuz? Gelecekte neler bekliyorsunuz?
Nicelik fazlalaştı ama nitelik düştü açıkçası… Her iki alan için de benim düşüncem bu yönde… Hâlbuki iki sanat dalı için de artık üniversiteler ve konservatuarlar mevcut. Okullar yokken sanat, usta - çırak ilişkisiyle nesilden nesle aktarılırken sanki daha yetenekli daha üretken bir yapının içindeydik. Eğitimli nesillerin artık daha özgün işlere imza atması, sanatta yenilikler yapması gerekir. Maalesef bu gelişimi göremiyorum. Umut ediyorum ki gelecekte eğitimle yetenek bileşkesinden daha iyi sonuçlar alırız.
Dizi projelerinde yer almak, tiyatro sahnesindeki deneyimle kıyaslandığında boyutlar için nasıl farklılıklar gösteriliyor?
Oyunculuk oyunculuktur, bana göre… Kamera ve sahne oyunculuğundaki teknik farklılıklar dışında çalışma koşulları da farklı tabii ki… Televizyonda, bir dizide oynayan oyuncunun bilinirliğinin oluşması ya da artması gibi durumlar da var. Tiyatrodaki oyuncu suya yazı yazar, onu sadece oyunu gidenler seyreder ama dizideki oyuncu kayıtlarda kalır ve yıllar sonra da izlenebilir.
Zorlu bir projede nasıl motive oluyorsunuz? Zihinsel ve fiziksel olarak bu süreçle başa çıkmanın yolları nelerdir?
Yaptığım iş sanat! Oyun, rol ne kadar zor olursa olsun – gerçek bir hikâyeye dayansa bile – projeye belli bir bilinçle yaklaşıyorum. Bir projenin içinde olduğumu ve kendimin bir aktarıcı pozisyonunda olduğumu unutmuyorum. Dolayısıyla kendimi tamamen role kaptırıp kendimi, o rol kişisi sanarak yaşamıyorum. Bu sağlıklı bir durum değildir. Ben olayın hem tamamen içinde hem de tamamen dışında kalarak bir rolü canlandırıyorum. Böylece zihinsel olarak bir sorun yaşamıyorum. Sadece provalar çok yoğun geçerse her iki yönden de yorgunluk yaşıyorum; o da dinlenince geçiyor.
Kariyerinizde boyutun dönüm noktası gibi gelen bir an veya proje oldu mu?
Neredeyse birçoğu dönüm noktası sayılır. Her projem çok önemli ve bana kariyerimde aşama kaydettirici özellikteydi.
Sosyal medyanın ve dijital platformların oyunculuk dünyasındaki rolü hakkında neler hakkında (neler düşünüyorsunuz / neler söyleyebilirsiniz)?
Son birkaç senedir, bir oyuncuya, bu platformlardaki takipçi sayısına göre rol verilmesiyle ilgili oldukça fazla söylenti var. Sanırım gerçeklik payı da oldukça yüksek. Kendini oyuncu diye lanse edenlerin sayısı da oldukça fazla bu mecralarda fakat bir bakıyorsunuz, kişi aslında “Diyaloglu Figürasyon”. Kandırmacaların cirit attığı platformlar. Eğer bilindik bir sima iseniz de sizi taklit etmeye çalışan, arkadaş ya da basın ilişkilerinize ulaşıp kendine paye çıkarmaya çalışanların da sıkça rastlandığı yerler maalesef…
Genç oyunculara tavsiyeleriniz neler olur? Bir başarının başarı ya da Başarılı olmak için olması için hangi adımları atmaları gerekiyor?
Söyleyebileceğim ilk şey; kendilerine inanmaları, asla vazgeçmeleri ve hayal etmeleridir. Sonrasında ise eğitimin rehberliğinde ilerlemelerini ve kendi gerçekliklerini yaratmak için disiplinli olmalarını, araştırma yaparak çok çalışmalarını önerebilirim. Bununla birlikte kendilerini başka biriyle kıyaslamayarak, – başkaları onları başkalarıyla kıyaslasa dahi – kimseyi rakip olarak görmeyerek kötü ve yıpratıcı hırs sahibi olmaktan korunabileceklerini ilave etmeliyim. Bunlar zaten başarının kilitleridir.
Rol simgeleme programlarındaki karakterlerin toplumsal veya kültürel mesajların taşınması sizin için ne kadar önemli? Bu konuda okulda bir tercih yapıyor musunuz?
Tiyatroda sahne alınırken, izleyicinin tepkileri nasıl bir deneyim alıyor? Sinemada ya da dizilerdeki çekim politikası izleyiciyle olan bağınız nasıldır?
Kitaplarınızdaki karakterler, okuyucular tarafından çok temiz ve samimi bir şekilde bulunuyor. Bu karakterler boyut oluştururken ilham veren kişilere ya da yaşanmış hikâyeler oldu mu? Gerçek hayattan yansıttığınız bir detay var mı?
Elbette. Deneme kitaplarımda zaten kendi hayatımdan yola çıkarak aktardığım pek çok konu var. Bunun haricinde “Memed” adlı kitabım bir tiyatro oyunudur. Orada yer alan hikâye babamın gerçek yaşam hikâyesine dayanmaktadır. Tabii ki gerçek olaylardan kurgulayarak kaleme aldığım bir kitaptır.
Bir yazar ve oyuncu olarak iki farklı anlatım biçiminin faydaları. Yazmak ve oynamak arasındaki benzerlikler ya da farklılıklar sizin için neler? Bu iki sistemin bir arada yürütülmesi yaratım sürecinizi nasıl sürdürüyor?
Oyunculuk sanatı ile edebiyat birbirinden çok farklı alanlar. Ben oyuncu olarak birilerinin yazdığını oynayan biriyim; yazar olarak ise başkaları benim yazdıklarımı oynarlar. Birbirinden bu kadar ayrı kısacası... Ne var ki bir tiyatro metni yazdığımda; oyunculuğumun, sahne bilgimin etkisi, hiç oyunculuk yapmayıp da tiyatro metin yazarlığı yapmaya soyunan birinden elbette ki daha avantajlı kılıyor beni. Sizin tabirinizle ‘bu iki sistemin bir arada yürütülmesi yaratım sürecimi’ besliyor diyebilirim.
Kitaplarınızı okuyanların hikâyelerinizde, tür duygularınızla ya da düşünceleriyle ayrılmasını nasıl yönetiyorsunuz? Okuyucularınıza vermek istediğiniz en güçlü mesaj nedir?
Ben bir şeyi yönettiğimi düşünmüyorum. Tüm gerçekliğimle hayal dünyamı okuyucuyla paylaşıyorum sadece… İnsana ait olanı samimiyetle ortaya koymaya çalışıyorum. Okuyucular da kendi duygu ve düşüncelerini benim kelimelerime katılarak ya da katılmayarak kendileri yönetiyor ki olması gereken bu. En güçlü mesaja gelince; sanırım, dünyayı birlikte güzelleştirebileceğimize inanmaları ve umutla yaşamaktan vazgeçmemeleri… Tıpkı benim gibi…
Bir kitap yazarken nasıl bir süreçten geçiyorsunuz? İlham kurallarının belirli bir zaman dilimi, yer ya da rutin çalışmanız var mı? Yazarken sizi motive eden unsurlar nelerdir?
Benim için ‘ilham kuralı’ diye bir şey yok. İlhamın ne zaman gelip gelmeyeceğini hiçbir yazar belirleyemez kanımca… En azından ben belirleyemiyorum, geliveriyor; not alıyorum. Yazarken ise herhangi bir rutinim yok ama yoğunlaştığım konuda bölünmeden ilerlemeyi seviyorum. Gerekirse uykusuz devam ediyorum. Her kitapta da yazım sürecim farklılık gösteriyor açıkçası… Yazarken zihnimi bölecek şeylerden uzak durmaya çalışıyorum ne var ki yaşadığımız hayatın içinde tamamen izole olamadan yaşıyoruz. Fakat odaklanma konusunda oyunculuktan tecrübeli olduğum için şartlar ne olursa olsun yazmaya yoğunlaşabiliyorum. En büyük motivasyonum keyif almak ve yaptığım şeyi sevmek, heyecanımın her biten cümlede çoğalması…
Hem bir tiyatrocu hem de bir yazar olarak, bu iki sanatın toplumsal hafızanın üzerindeki etkisi hakkında ne sızıntı var? Yazdığınız kitapların bir gün sahneye uyarlanması istenir miydiniz? Eğer isterseniz, hangi kitabınızı sahnede gördüyseniz sizi daha çok heyecanlandırdı mı?
“Sızıntı”, bununla neyi kastettiğinizi anlamadım. Tiyatro da edebiyat da toplumsal açıdan ve bıraktığı izler açısından önemlidir. Tarihimize, tarihsel gelişim süreçlerine ışık tutarlar. İki sanat dalı da kişisel gelişimin ve hayal etme gücünün birer parçasıdır. Türkçe’nin doğru konuşulmasında ve yazılmasında da örnek teşkil ederler. Dolayısıyla dilin en iyi koruyucularıdır.
Yazdığım kitaplardan ilki zaten bir tiyatro metniydi, “Peri Kız Müzikali” ve sahnelendi. Sahnelenen bir diğeri de “Lider Masi – Kahraman Yemini” adlı oyunum. Daha sonra Fantastik Çocuk Romanı olarak “Lider Masi ve Masal İzcileri – Lider Masi” adıyla seri kitap çalışmamın ilk kitabı olarak basıldı. Serinin devamı üzerinde çalışıyorum. İki oyunumu da kendim yönettim ve bu daha da heyecan vericiydi. Şu an arzu ettiğim, “Memed” kitabımın sahnelenmesi ve açıkçası diğerlerinin de yeniden sahnelenmesini çok istiyorum. Size ve ekibinize teşekkür ediyorum.