KİTLE ZİHİNDEKİ GERÇEKLİK VE MEDYA ETKİSİ
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın, televizyon programları ve dizilerdeki etik dışı kurguların gerçeklik algısına etkilerini dikkat çekici bir şekilde analiz etti. Kitle iletişimin tarihi, modern kamusallık ve kamuoyu ile doğrudan bağlantılıdır. Kitle iletişiminin ilk önemli aracı olan gazetenin varlığını devam ettirmesi, okuyuculara haber sunarak onların ilgisini çekme ve takip etme merakının sürekli bir biçimde üretilmesine bağlı gelişmiştir. Burada, haberi üreten ve bunu tüketen kişiler arasında karşılıklı bir ilişki ve etkileşim olduğu unutulmamalıdır. Dergi, radyo ve televizyon yayıncılığında kullanılan kitle iletişim araçlarının değişmesine rağmen, benzer işleyişlerin sürdüğünü söylemek mümkündür. Ancak bu araçların sunduğu haberlerin temsil ettiği gerçekliğin hangi yönlerini yansıttığı daima tartışılmaktadır.
KURGULARIN GERÇEKLİĞE YANSIMASI
Kitle iletişim araçlarında gerçekliğin kısmi olarak yansıtılmasının ötesinde, bazen tamamen çarpıtılmış bir aktarımla karşılaşmak olabiliyor. Gazetede okunan bir haber ile televizyonda izlenen haberin doğruluğunu sorguladıktan sonra insan zihninde farklı süreçler işliyor. Görsel medya, izleyiciye daha hızlı bir kabul mekanizması sunarak, sunulan bilgiyi sorgulamadan kabullenme eğiliminde olabiliyor. Bu durum, zamanla gelişen teknoloji sayesinde daha fazla yazılı içerikten daha az fotoğrafa evrilmesiyle, görüntü odaklı televizyonun toplum üzerindeki etkisini daha da güçlendiriyor.
İletişim sosyolojisi, benzer işleyişe sahip olsalar da, kitle iletişim araçlarının toplumsal sınıflara göre farklılaştığını ortaya koyuyor. Farklı medyalar, çeşitli içeriklerin üretimiyle farklı okuyucu ve izleyici kitlelerine hitap ediyor ve bu durum medyada çeşitliliği artırıyor. Medyanın en temel motivasyon kaynaklarından biri, izleyicilerin merakını uyandırmak ve daha çok kitleye ulaşmak. Bu bağlamda, “köpeğin adamı ısırması haber olmaz ama adamın köpeği ısırması haber olur” söylemi önemli bir ilke olarak karşımıza çıkıyor. Televizyon, görüntüler aracılığıyla genellikle alışılmadık olayları daha etkili bir biçimde gündeme getiriyor.
Son zamanlarda Türkiye’de sıkça tartışılan gündüz programları ve dizileri, medyada gördüğümüz bu genel eğilimin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu programlar, toplumsal normlara aykırı pek çok olayı, izleyici ile paylaşarak aktarıyor. Medyada görünen olayların gerçekliğin yalnızca kısmi bir yansıması olduğu akıldan çıkmamalıdır. Televizyonda sunulan kurguların ne derece gerçeklikle örtüştüğü konusunda izleyicilerin yeterli donanıma sahip olmadıkları unutulmamalıdır. Gündüz kuşağı programları, özellikle izleyicilerin ilgisini çekmekte ve reklam gelirlerini artırma amacıyla sıklıkla izlenmektedir.
Yarışma programları ve diziler, şiddet, aldatma ve dedikodu gibi unsurları kullanarak görünürlük kazanıyor. Mahrem kalması gereken pek çok olay, bu tür programlarla görünür hale gelmekte ve izleyici çekmektedir. Bu programlar, yalnızca televizyon ekranında kalmayıp, sosyal medyada da kısa videolarla paylaşılarak geniş bir etkileşim ağına dönüşüyor. Gündüz kuşağı programları ve diziler üzerine yapılan ahlaki tartışmalar, toplumda belirli bir etki oluşturuyor. Ancak bu etkiyi tamamen yok saymak, olguyu basit bir şekilde değerlendirmek anlamına geliyor.
Televizyonun izleyicilerle kurduğu doğrudan ilişki, diğer kitle iletişim araçlarından ayrı bir pozisyona taşıyor. Gündüz programlarında ve dizilerde sunulan çatışmaların ve olayların yaygınlaşması beklenir bir durum haline geliyor. Bu süreçte, toplumsal gerçeklik ile medya arasındaki ilişkiyi sorgulamak gerekmektedir. Medya, toplumsal yapıyı yansıtırken, Türk aile yapısını temsil eden kurguların genelleştirilmesi, aşırı bir yorum olarak değerlendirilebilir. Medya ve sosyal medya, yalnızca olumsuz durumları gündeme getirirken, gerçekte toplumda pek çok olumlu durum da yaşanıyor.
Medyanın sunduğu kötü, güvenilmez ve gayrıahlaki imaj, tek yönlü bir bakış açısını beraberinde getiriyor. Özellikle Türk dizilerinin uluslararası alanda nasıl temsil edildiği konusu da tartışılması gereken önemli bir nokta olarak ön plana çıkıyor. Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın, bu konular üzerine düşünerek, medyanın toplumsal algılar üzerindeki derin etkisini vurguluyor.