Mardinli Yazar Seyfettin Araç, yeni kitabı "Zamanı Tanrı Yaşar"ı Mardin Haber'e anlatırken, önemli noktalara dikkat çekti. Düşsel bir aşkın ve kapkara sırların peşinde Kapadokya’dan Almanya’ya, Almanya’dan Fransız Riviera’sına uzanan Seyfettin Araç ile sizleri baş başa bırakıyoruz.
Mardin'in tanınan Şair ve Yazarlarından Seyfettin Araç, yeni kitabı "Zamanı Tanrı Yaşar" ile bir kez daha okuyucu karşısına çıktı. Son zamanların dikkat çeken yazarları arasında sayılan ve kitaplarında okuyucuyu gerçek bir hayalin peşiinde gezdirmeyi seven yazar Seyfettin Araç, Mardin Haber Gazetesi'nin sorularını yanıtladı.
"Bu coğrafyada bir Seyfettin Araç dili yaratmak en büyük gayem" diyen Seyfettin Araç, kitabın ortaya çıkışını şu sözlerle anlattı: "Bir arkadaşımı kaybettim yurtdışında cenazesine gittim ve ‘Zamanı Tanrı Yaşar’ doğdu. Gerçekle kurguyu aşkla birleştirdim, ruha değen cümleler böyle ortaya çıktı."
Seyfettin Araç'ın sorularımıza cevapları şu şekilde;
1- Öncelikle sizi tanıyarak başlamak istiyoruz. Seyfettin Araç kimdir? Yazar mıdır? Şair midir? Yoksa ikisinin ortasında mıdır? Ya da daha mı ötedir? Neden elinden kalem düşmüyor? Kelimelerle ne diye bu kadar oynayıp duruyor?
Seyfettin Araç salt edebiyat yapan, eserlerinde gerçek edebiyattan ödün vermeyen, popüler kültüre teslim olmayan, kaleminden vazgeçmeyen bir yazardır, yani gönüllü bir yazı sanatı icracısıyım. Şiir kitabı çıkarmama ve daha da çıkarmayı planlamama rağmen bir roman yazarıyım. Arafta kalan hiçbir mesleği yapmadığım gibi yazarlığı da öyle olmak için seçmedim, net bir şekilde romancı olduğumu söyleyebilirim ki elbette şiir çok özel fakat roman başka bir alem başka bir okyanus. Elimden kalem düşmeme sebebine gelince; gerçekten de en iyilerden biri olduğumu herkes görsün diye çok çalışıyorum. Kelimelerle oynamayı, daha önce kurulmayan, kurulamayan cümleler yaratmayı çok seviyorum. Bu coğrafyada bir Seyfettin Araç dili yaratmak en büyük gayem.
2- "Sevgili Yalnızlık", "Kent Şiirleri" ve "Unutulmuş Topraklar" gibi önemli eserlerin ardından yeni kitabınız "Zamanı Tanrı Yaşar" ile okuyucunun karşısına çıkıyorsunuz. Eser sanki ilk eseriniz olarak piyasaya çıkacakmış gibi ama sonradan kendini ertelemiş hissi veriyor. "Zamanı Tanrı Yaşar" kitabı nasıl ortaya çıktı. Süreci anlatabilir misiniz?
Hissetmiş gibi soruyorsunuz. Romancılığa başlarken tasarladığım ilk eserlerimden biriydi. Olacağını düşünüyordum ama dördüncü sırada olacağını tahmin bile etmiyordum. Hayatta her şey ertelenmiş gibi değil mi zaten, bu roman da öyle oldu yani geç oldu ama tam zamanında ‘Çıraklık Eserim’ olarak raflardaki yerini aldı. Bu romana çok büyük atıflarda bulunuyor herkes bu da en iyilerden biri olacağı hissi veriyor. Romanın yaklaşık yedi yüz sayfa olması, kendi alanından bu ülkenin ilk türü olması, daha önce denenmemiş bir tarzı benimsemesi farklı tarafını ön plana çıkarıyor zaten. Kitap nasıl mı çıktı, işte orası da başka bir yolculuk fakat kısa bir dille anlatmaya çalışırsam; bir arkadaşımı kaybettim yurtdışında cenazesine gittim ve ‘Zamanı Tanrı Yaşar’ doğdu. Gerçekle kurguyu aşkla birleştirdim, ruha değen cümleler böyle ortaya çıktı.
3- Kitabın ismi de çarpıcı bakıldığında. "Zamanı Tanrı Yaşar" başlığıyla çıkarak, verilen mesaj nedir?
Ben Mardinli bir yazarım, Kürdüm ve bu coğrafyanın kardeşlik diline çok ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. Dil, din, ırk gibi temel kavramların hayatımızdan çıkması için biz yazarların bu konuda adımlar atması gerektiği düşüncesinde oldum hep. O yüzden iki isim vardı aklımda birincisi ‘Kefaret’ diğeri de şimdi adını verdiğimiz ‘Zamanı Tanrı Yaşar’. Birincisini çok klişe bulan birkaç eş dost ve editörden sonra ikincisinde yani şimdiki isminde karar kıldık. İlk Türk beyitlerinden, yazıtlarından aldım bu sözü ve romanın tamamına sirayet eden bir cümle oldu, kaldı ki zaten romanın bir bölümünde özel bir şekilde de geçiyor. Anlayacağınız ilk Türk yazıtlarından bir cümle alıp kullanmayı çok istedim çünkü tarih hepimizin ortak zenginliği ve ayrım yapılacak, ayrışmaya gidilecek en son alan edebiyat. Ben de edebiyatın sonsuz birleştiriciliğini burada ön plana çıkarmak istedim.
4- Okuyucularımız da bilsin diye soruyorum "Zamanı Tanrı Yaşar" hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Okuyucu bu kitabı eline aldığında neyle karşı karşıya kalacak?
Okuyucu her şeyden önce gerçek bir edebiyat eseriyle baş başa kalacak. Modern bir klasik olacak olan bu eser onları hiç bilmedikleri bir yolculuğa çıkaracak. Gerçek aşkın peşinde giden insanların neler yaşadığına, neler çektiğine tanık olacaklar. Her sayfasında kendilerini bulmaları için gerekli kurguyu tasarladığımı düşünüyorum kaldı ki zaten gerçek bir hikâye olması okuyucuyu kendine bağlaması için geçerli bir nüans. Kapadokya’dan Almanya’ya oradan Fransa Riviera’sına derin bir yolculuğa çıkacaklar. Bahsettiğim yolculuk hem gerçek anlamda bir yolculuk hem de düşsel anlamda bir içsel yolculuk. Kefaretin, melankolinin ve acının tasvirini karakterlerin ruhuna yedirdiğim için okuyucunun damağında eşsiz bir lezzet bırakacak eminim. Modern Çağ Edebiyatının en güze, en nadide eserini okuyacaklar şüpheleri olmasın.
5- Kent Şiirleri kitabınızda "Yanlış çağda doğdum sevgili okur" diye seslenirken, "Sevgili Yalnızlık" kitabınıza ilişkin "Bu romanla kendime meydan okudum" cümlesini kuruyorsunuz. "Unutulmuş Topraklarda" okuyucuyu "Umudun peşine düşüp yanılmalarını istemiyorum ama gerçek karakterler ve gerçek hikayelerle bezeli bir romanda kaybolacaklar" diyorsunuz. "Zamanı Tanrı Yaşar" için neler söyleyebilirsiniz?
Kent Şiirleri’nde söylediğim sözün pişmanlığını yaşamadım çünkü bu çağ ve bu insanlar beni asla yanıltmadılar; sözümün, düşüncemin hala arkasındayım. Sevgili Yalnızlık romanında yasaklı kelimelerle kendime meydan okudum evet çünkü monolog türde bir romanı dört yüz sayfa olarak okuyucunun beğenisine sundum; bir benzeri yazılamadığı için romanı bu sene sonunda üç cilt halinde yeni yazdığım iki ciltle birlikte okuyucuya sunacağım. Unutulmuş Topraklar bir vefa borcuydu, yazmam gerekiyordu yazdım; dört cilt olarak planladığım bir roman şimdi Fransızcası çevriliyor ve bu ülkenin yatılı okul çocuklarına adanan bir kıymeti oldu. Zamanı Tanrı Yaşar ise altı roman kahramanının altı farklı anlatıcı olduğu, herkesin kendi hikayesini kendi dilinden anlattığı; yaşanılanların farklı pencerelerden sunulması gerekilen yine bu ülkenin bir ilk türü oldu. Yazdığım ve altına imza attığım her eserde bu iddialar hep olacak, gurur duyduğum ve yazı sanatının mihenk taşlarından oldu hepsi.
6- Kitapta 6 karakter çok sayıda yaşanmışlık var. Bu 6 karakteri nasıl bir araya getirdiniz?
Gerçek karakterlerden yola çıkarak, kurgu zenginliğini kullanarak ve edebiyatın sonsuz büyüklüğüne sığınarak yaptım. Altı karakterin altı farklı anlatıcı olması görülmüş şey değildi elbette fakat bu hikâyenin buna ihtiyacı vardı çünkü herkes kendi penceresinden anlatsın, okuyucu da okusun ve farklı açılardan bir hayatı yorumlasınlar istiyordum. Mikail ana karakter ve fakat en az kısım onun bölümü oldu, romanı başlatıp bir anda yok oldu. Firuz, Tuğrul, Sara, Ali, Elif öyle değil. Başka başka görevleri olan karakterler okuyucuyu şaşırtsın istedim ve işte tam orada biraz kurgusal çalışma hız kazandı. Onları ben değil kader bir araya getirdi ve keder ayırdı diyebilirim.
7- Okuyucularınıza buradan yeni romanınız ile ilgili bir ipucu vermek ister misiniz? Neler söyleyebilirsiniz?
Okuyucular roman okusunlar istiyorum, yazdığım yeni romana bir şans verip düşsel bir yolculuğa, edebiyat derinliğine, yazı sanatının zenginliğine bulaşsınlar istiyorum. Kitabımla ilgili her detaya ulaşabilirler çünkü birçok köşe yazarı kitabı yazdı, birçoğu röportajlarla kitabı detaylı anlattı. Vereceğim bir ipucu şu olabilir; bu çağın en iyi eserlerinden birini okuyacaklar. Altı yüz yetmiş sayfalık bir yolculuk onları bekliyor ve bir kahve eşliğinde karakterlerimle bu yolculuğa çıksınlar, yedinci karakter olmak onların elinde.
8- Malum kendi çapımızda biz de yerel bir gazeteyiz. Bu nedenle özelde de Mardinli hemşehrilerinize ne tür bir mesaj vermek istersiniz?
Mardinli bir yazar olarak, edebiyata tutunsunlar isterim. Mardin çok dinli çok dilli bir mabed, daha önce de söylemiştim şehrimizi en güzel şekilde göstermek, insanların tabularını yıkmak bizim elimizde. Sanatla, edebiyatla, kardeşlikle iç içe olalım. Kent şiirlerinde Mardin’e ithafen yazdığım bir şiirle bitirmek en güzeli olur belki de: ‘Mekke yolunda ölene şehit, Mardin yolunda ölene âşık denir, denmeli sevgili’. Aşkla kalın, edebiyatla, romanla, şiirle yaşayın.