Aydınlanmanın neferi İlhan Selçuk! Dr. Mehmet Alev Coşkun’un yazısı

Fotoğraf: VEDAT ARIK

İLHAN ABİ DER Kİ: ‘ATATÜRK İHTİLALİNİN İLKELERİ ÇİZMEKTEDİR BİZİM PENCEREMİZİN ÇERÇEVESİNİ...’

İlhan Selçuk, Cumhuriyet’te yazı yazmaya 8 Nisan 1962 tarihinde başladı. Tutuklu olduğu zamanlar hariç, bu dünyadan ayrıldığı 21 Haziran 2010 tarihine kadar yazılarını kesintisiz 48 yıl sürdürdü.

Onu gazeteye Nadir Nadi davet etmişti. Nadir Nadi, 20 Ağustos 1991 tarihinde yaşamını yitirince, İlhan Selçuk, Cumhuriyet’in başyazarlığına geçti. Onun adı artık gazetede “İlhan abi” olmuştu.

İlhan Selçuk yazılarını yayınladığı sütuna “Pencere” adını vermişti. “Başlangıç” adını taşıyan ilk yazısı Selçuk’un düşünce boyutlarını gösteren, felsefi olduğu kadar edebi bir yazıdır.

Bu yazı, insan aklının aydınlanması ve aydın insanın giderek dünyayı aydınlatmasını anlatır. İlhan Abi şöyle diyor:

“Her insanın penceresi kendine benzer. Deli Petro, Rusya’ya Batı’nın penceresini açmıştı. Einstein, fiziğe atom devrinin penceresini açtı. Freud, psikolojiye şuuraltının penceresini açtı. Rönesansın penceresinde hümanizmanın ışıkları yankılandı.

Her insanın penceresi kendine benzer. Bizim pencerelerimiz de kendimize benziyordu, kafes kafes... Kafesli pencere, bakmak ve görmek için değil, gizlenmek ve saklanmak içindi... Işıktan, aydınlıktan saklanmak...

Ve kafeslerin odundan örgüleri altı yüz yıldan beri bu pencereden bakan insanların beyinlerinde çapraz dokusunu örüyordu.

Atatürk ihtilali, aklın ışığına engel olan bu tahta perdeleri kaldırmıştır bizim penceremizden... Artık Atatürk ihtilalinin ilkeleri çizmektedir bizim penceremizin çerçevesini...”

Selçuk bu ilk yazısında insan aklının geçirdiği evrimleri özetler ve kendi penceresinden şöyle tanımlar:

“Her insanın penceresi kendine benzer. Atatürkçülerin penceresindeki mimaride devrimlerin çizgileri vardır.

Atatürk devrimlerinin Türkiye’ye açtığı pencerede ne ahşap ev pencerelerindeki kafesler ne saray pencerelerindeki ağır perdeler ne konak pencerelerindeki pancurlar ne tapınak pencerelerindeki vitraylar vardır... Atatürk’ün Türkiye’ye açtığı pencereden ışık düpedüz girer... Aklın ışığı!”

İlhan Selçuk her gün bu “Pencere”den okuyucularına yaratıcı aklın, bilimin, aydınlanma felsefesinin temel ilkeleriyle seslendi. O, her yazısında aydınlanma düşüncesinin ilkeleri temelinde güncel olayları yorumluyordu.

Oktay Akbal, İlhan Selçuk

HİÇBİR ZAMAN KORKMADI, EĞİLMEDİ, ATATÜRK’ÜN İLKELERİNDEN SAPMADI, İKİNCİ CUMHURİYETÇİ OLMADI!

Hiçbir zaman korkmadı, boynunu eğmedi, Atatürk’ün ilkelerinden sapmadı. O günlerde kimi yakın arkadaşlarının yaptığı gibi, ikinci cumhuriyetçi olmadı. Eğilmedi, daima dik durdu. Onurlu durdu.

Cumhuriyet’teki “Pencere” köşesindeki yazılarıyla geniş bir kesime sesleniyordu. Özellikle gençler onu ilgi duyarak okuyorlardı. Ünlü şair Fazıl Hüsnü Dağlarca şöyle diyor: “İlhan Selçuk’un kişiliğinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün umduğu bir Türk genci yaşamaktadır.”

GÖRDÜĞÜ İŞKENCEYİ AKROSTİŞ YÖNTEMİYLE DAVA DOSYASINA GEÇİRDİ!

12 Mart’tan hemen sonra 27 Nisan 1971 tarihli “Hoş Geldin Tanzimat Kafası” başlıklı yazısı ve ardından “İsa, Musa ve Cart-Curt Üstüne” adlı yazısı nedeniyle tutuklandı.

Cumhuriyet gazetesi sıkı yönetim tarafından kapatıldı. Ünlü Ziverbey Köşkü’ne götürüldü orada işkence gördü.

İşkence gördüğünü “Akrostiş” yöntemiyle yazdığı savunmasında dava dosyasına geçirdi. Daha sonra Madanoğlu davası nedeniyle yeniden tutuklandı.

FETÖ’CÜLERİN TUZAĞIYLA İÇERİ ALINDI!

İktidar politikacılarının “Ne istedin de vermedik” dediği, FETÖ’cülüğün en hızlı günlerinde FETÖ’cülüğün ne anlama geldiğini Cumhuriyet gazetesi ve İlhan Selçuk açıkça yazıyordu.

En sonunda gazetenin bahçesine üç kez bomba attılar. Meşhur FETÖ’cü Savcı Zekeriya Öz, onun evine baskın düzenledi.

Yaşamının son yıllarında, 21 Mart 2008 tarihinde polisler tarafından sabaha karşı evine baskın yapıldı.

FETÖ’cülerin kurguları ve tuzağı ile yaşlı olmasına rağmen dört gün İstanbul Polis Müdürlüğü’nde polis gözleminde tutuldu. Psikolojik baskı altına alındı.

Ama İlhan Selçuk hiçbir zaman eğilmedi, bükülmedi, daima dik durdu ve onurlu durdu.

ATATÜRK AYDINLANMASI İLE SOL DÜŞÜNCEYİ AYNI POTADA BİRLEŞTİRDİ!

İlhan Selçuk kuramsal açıdan Atatürk aydınlanmasıyla sol düşünceyi aynı potada birleştiren bir yazar ve bilge bir düşün adamıdır.

İlhan abi, 1991’de gazeteden ayrılışından sonra Nisan 1992’de tekrar Cumhuriyet’e döndü. O gün yapılan genel kurulda gazeteyi yayınlayan Yenigün AŞ’nin yönetim kuruluna seçildim ve bu görev 16 yıl sürdü.

Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu ile Yenigün A.Ş.’nin yöneticilerinin ortak toplantısı / 1996. (Soldan sağa: Hüseyin Gürer, Cüneyt Arcayürek, İlhan Selçuk, Atilla Coşkun, Osman Nuri Torun, Berin Nadi, Alev Coşkun, Aydın Aybay, Zeynep Lange, Lale Tokuş, Şevket Tokuş, Oktay Kurtböke, Erol Erkut, Nezih Neyzi, Bülent Yener)

GÖREV ATATÜRK’ÜN EMANETİNE SAHİP ÇIKMA GÖREVİDİR. BERİN NADİ VE İLHAN SELÇUK’A VERİLEN SADAKAT VE BAĞLILIK YEMİNİNE BAĞLI KALMAKTIR!

1993 yılı Cumhuriyet gazetesi için çok önemli bir dönüm noktasıdır.

Çünkü, Nadir Nadi’nin eşi Berin Nadi, İlhan Selçuk, Prof. Aydın Aybay ve bir avuç kurucu yönetim kurulu üyesi ile Cumhuriyet Vakfı kuruluşunun içinde bulundum.

O günden bugüne zorunlu kısa ayrılma hariç vakıfta sorumlu yönetici olarak görev yapıyorum.

Bu görev Atatürk’ün emanetine sahip çıkma görevidir. Berin Nadi ve İlhan Selçuk’a verilen sadakat ve bağlılık yeminine bağlı kalmaktır.

İlhan abi, seni çok özlüyoruz. Sabah günlük yazını yazdıktan sonra gazeteye gelişini dört gözle beklerdik.

Cağaloğlu’ndaki Nadir Nadi’nin odası senin varlığınla bir kültür ortamına dönüşürdü. O odanın misafirleri her gün değişirdi. Ama devamlı misafirleri de vardı.

O odada Oktay Akbal, Sami Karaören, Melih Cevdet Anday, Emre Kongar ve Osman Nuri Torun olurdu. Şiir, edebiyat, kültür, aydınlanma ve günlük toplumsal olayların yorumu yapılırdı.

İlhan Selçuk, Alev Coşkun

İLHAN ABİ, GERİ ADIM ATMADAN, KORKMADAN SENİN YOLUNDA YÜRÜMEYİ SÜRDÜRECEĞİZ!

İlhan abi, temel ilkelerden bir milim geri adım atmadan, yalpalamadan, korkmadan görevimizi sürdürüyoruz.

Zaman zaman senin odanda yalnız kalıp son toplumsal ve siyasal gelişmeleri düşünürken senin düşünsel varlığını ve yorumlarını anımsıyor, hissediyor hatta somut olarak yaşıyorum.

Atatürk’ün kurulmasını sağladığı, Kuvayı Milliyeci Yunus Nadi’nin oğlu Nadir Nadi’nin kurumlaştırdığı, Aydınlanmacı İlhan Selçuk’un kuramsal içerik kazandırdığı Cumhuriyet hiç ödün vermeden yaşamına devam edecektir.